Benim adım Akira. 10 yaşındayım. Büyük depreme kadar Japonya'da ailemle beraber mutlu bir yaşam sürüyorduk. Annem ve babam işe gidiyor, abim ve ben de okulumuza devam ediyorduk.
Bir gece -ben hep erken uyurum, daha doğrusu zorla yatırırlar- yatağımın çok büyük bir şiddetle titrediğini hissettim. Korkuyla yerimden fırladım. Evimiz de sallanıyordu. Eşya dolabının oyuncaklarımın üzerine yıkılışını seyrettim. Bir anda burnum yanmaya başladı ve kendimi bıraktım ağlıyordum. Ama korkudan değil oyuncaklarımın kırılmasından dolayı ağlıyordum. Annem uzaktan kendimi korumam için bana bağırıyordu. Onun dediğini yaptım. Birkaç dakika sonra da deprem sona erdiğinde dışarı kaçtık.
Annemler depremden dolayı ağladığımı sanıyorlardı ama ben korkmuyordum ki. Hem burda zaten depremlere alışıktık biz. En sevdiğim oyuncaklarım gitmişti. Herkes dışarıda bir yerlere kaçmaya çalışıyordu. Bütün elektrikler kesikti. Şehrin bazı noktalarında da yıkılan yerler olmuş, bilgi almaya çalışan babam öyle söyledi.
Sabah olduğunda deniz kenarı olan illerin boşaltıldığını duyduk. Ayrıca radyasyon denilen bir şeyle ilgili konuşuyorlardı annem ve babam. Sanırım teyzemlerin evine yakın bir fabrika gibi bir şey varmış. O patlamak üzereymiş. Nerdeyse bütün akrabalarımız oradaydı. Onların zarar görmesi ihtimali bile beni ağlatmaya yetmişti. Telefonlar kapalı olduğu için hiç kimseyle haberleşemiyorduk. Neler olduğunu tam bilmiyorduk.
Bir kaç saat sonra kötü haberler gelmişti. Akrabalarımız orada fabrikadan çıkan kötülüklerden etkilenmişler. Radyasyon muymuş neymiş orasını pek anlayamamıştım. Benden gizlemeye çalışmışlardı ama ben yine de duymuştum, anlamıştım zaten. Niye ama niye böyle bir şey olmuştu ki? Her şey ne güzel gidiyordu. Teyzemin daha yeni bir çocuğu olmuştu. O aptal fabrikaları -ayrıca annem santral diye bir şey de söylemişti ağlıyordum, dinlemedim- neden kurmuştular ki? İnsanlara zarar verebilecek şeyleri bir hiç uğruna nasıl yapabiliyorlardı. Ağladım, bağırdım...
"Anne teyzemleri bir daha görebilecek miyim?..."
Bir gece -ben hep erken uyurum, daha doğrusu zorla yatırırlar- yatağımın çok büyük bir şiddetle titrediğini hissettim. Korkuyla yerimden fırladım. Evimiz de sallanıyordu. Eşya dolabının oyuncaklarımın üzerine yıkılışını seyrettim. Bir anda burnum yanmaya başladı ve kendimi bıraktım ağlıyordum. Ama korkudan değil oyuncaklarımın kırılmasından dolayı ağlıyordum. Annem uzaktan kendimi korumam için bana bağırıyordu. Onun dediğini yaptım. Birkaç dakika sonra da deprem sona erdiğinde dışarı kaçtık.
Annemler depremden dolayı ağladığımı sanıyorlardı ama ben korkmuyordum ki. Hem burda zaten depremlere alışıktık biz. En sevdiğim oyuncaklarım gitmişti. Herkes dışarıda bir yerlere kaçmaya çalışıyordu. Bütün elektrikler kesikti. Şehrin bazı noktalarında da yıkılan yerler olmuş, bilgi almaya çalışan babam öyle söyledi.
Sabah olduğunda deniz kenarı olan illerin boşaltıldığını duyduk. Ayrıca radyasyon denilen bir şeyle ilgili konuşuyorlardı annem ve babam. Sanırım teyzemlerin evine yakın bir fabrika gibi bir şey varmış. O patlamak üzereymiş. Nerdeyse bütün akrabalarımız oradaydı. Onların zarar görmesi ihtimali bile beni ağlatmaya yetmişti. Telefonlar kapalı olduğu için hiç kimseyle haberleşemiyorduk. Neler olduğunu tam bilmiyorduk.
Bir kaç saat sonra kötü haberler gelmişti. Akrabalarımız orada fabrikadan çıkan kötülüklerden etkilenmişler. Radyasyon muymuş neymiş orasını pek anlayamamıştım. Benden gizlemeye çalışmışlardı ama ben yine de duymuştum, anlamıştım zaten. Niye ama niye böyle bir şey olmuştu ki? Her şey ne güzel gidiyordu. Teyzemin daha yeni bir çocuğu olmuştu. O aptal fabrikaları -ayrıca annem santral diye bir şey de söylemişti ağlıyordum, dinlemedim- neden kurmuştular ki? İnsanlara zarar verebilecek şeyleri bir hiç uğruna nasıl yapabiliyorlardı. Ağladım, bağırdım...
"Anne teyzemleri bir daha görebilecek miyim?..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder